21 Mart 2009 Cumartesi

tarihçe

Tarihçe
Adaçayinin tarihçesi I.Ö 2000 yillarina kadar gitmektedir. Misirlilar ve Yunanlilar tarafindan kullanilmistir.

Adaçayı - Büyütmek için TIKLAYINIZ Adaçayı, çok eski çağlarda da ünlü bir şifalı bitki olarak tanınırdı. 13. Asırdan kalma bir dizede şöyle deniyor: “Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye!" Adaçayının eski çağlarda da ne büyük bir övgü ile anıldığını, çok eski bir şifalı bitki kitabı şöyle anlatıyor: "Kutsal Meryemana, Bebek İsa ile Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, çayırdaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. İşte o zaman adaçayı eğilmiş ve Meryemana sığınacak bir yer bulmuş. Onun sık ve koruyucu yapraklarının arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış ve askerler onu görmeden geçip gitmişler. Tehlike geçiştirildikten sonra, saklandığı yerden çıkan Meryemana, tatlı sesiyle adaçayına şöyle demiş: Bu andan sonra sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara yardım etmek için her yıl yeniden çiçekleniyor.

Tarihçe: Adaçayı yapraklarının en eski çağlarından beri tedavi alanında kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Zaten bitkinin bilimsel adı Salvia, latince salvere yani korumak, muhafaza etmek kelimesinden gelmektedir. Orta Çağda adaçayı her derde deva olarak kabul ediliyordu. Hatta olay eksajere edilerek "Bahçesinde adaçayı yetişen bir kimse niçin ölüyor?" anlamında latince bir özdeyiş bile kulaktan kulağa yayıl- mıştır. Yine 10. ve 17. y.y.larda devamlı kullanımın ölümsüzlüğü sağlayabileceği şeklinde çok mübalağalı iddialar bile ortaya atılmıştır. Ter kesici etkisi için eskiden verem hastalarına bu amaçla verilmekteydi.




Saracoğlundan ilginç bilgiler
Adaçayının kurutulmuş sap ve yaprakları ortaçağda evlerin içerisinde yakılarak, tütsüsü yapılırdı (fumigate), bu adet halen daha Avrupa’nın bir çok köyünde uygulanmaktadır. Adaçayının tütsü olarak kullanılmasının nedeni, evlerin odalarını dezenfekte etmek içindir. Lahana ve havuç yetiştirilen tarlalara adaçayı serpilerek, ürüne zarar veren bakteri ve böcekleri uzaklaştırmak amaçlı uzun yıllar kullanılmıştır. Bu sayede tarlalarda yetiştirilen lahana ve havuç, parazitlere karşı mükemmel bir şekilde korunma altına alınıyordu. Teknolojinin gelişmesi ile geliştirilen kimyasal zirai ilaçlar bu muhteşem doğal korunma yöntemlerini tarihe gömerek unutulmasına neden olmuştur. Buna benzer daha bir çok yöntem ne yazık ki kayıp olup gitmiştir. Doğal yaşam tarihi içerisinde insan, öylesine güçlü yöntemler ve teknikler geliştirmiş ki, günümüzün modern ziraatçiliğinin başaramadığı bazı sorunlar, geçmiş tarihte kolayca ve doğal olarak çözülüyor idi. Ne acıdır ki, bu yöntemler unutulmuş ve bir çoğu da kayıp olup gitmiştir.


Günümüzde, yeni yetişmekte olan araştırmacı genç bilim adamları, doğal yaşamın geçmiş tarihini bilmeden, tanımadan, modern ve yapay kimyanın uygulamasına geçerek, insanı doğanın düşmanı haline getirmektedirler. Bu konuda modern kimyanın ağır ve yıkıcı sonuçlarını görmeye başlayan insan, katkısız ve içeriğinde kimya olmayan doğal ürünleri aramaya başladı. Daha onyıl öncesine kadar, zirai ilaçtan nasibini almamış görüntüsü bozuk meyveler tercih edilmezken, şimdilerde bu görüntüsü bozuk doğal meyveler ve sebzeler aranır oldu. Belki görüntü kaliteleri bozuk, ama doğal ve zararsızlar. Ve günümüzde giderek onları bulmak zorlaştı. Hem de görüntüsü güzel, sebze ve meyvelerden daha pahalılar…

Ortaçağın insanları kimyayı bilmiyor olabilirler. Ama biz bugünün modern kimyası ile antik çağdan beri uygulanmış yöntemleri araştırarak açıklığa kavuşturur isek, doğadan ve doğallıktan uzaklaşmamış oluruz.

Bazı herbalistler, bitkisel karışımların içerisine bir miktar öğütülmüş adaçayı ilave ederler, bunun da sebebi hazırladıkları bitkilerin böceklenmemesi içindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder